4 Kasım 2012 Pazar


Güçlendir kendini!




Tlingit, Haida, Tsimshian kabilesinden binlerce yerlinin yaz başında Juneau sokaklarında dans ederek haykırdıkları işte buydu; Güçlendirin kendinizi!  Alaska`nın,“arka bahçesinde buzul olan şehir” diye anılan başkentinde iki senede bir yapılan yerli kutlamalarının teması açıklandığında çok şaşırmıştım. Birkaç yıldır elimde olmadan yaptığım bu değil miydi?

Gazete yazarlığım geçen yıl, okuyarak büyüdüğüm, dolayısıyla büyük vefa borcum olan Cumhuriyet’te başladı. Blogumdan da okuyabileyeceğiniz “x'aséikw -nefes” başlıklı yazımda “Ülkemizde beyin göçünden çok söz edilir ama göçmeyen beyinler pek görülmez ve desteklenmez. Ekonomik sorunlar içinde debelenirken bir de havasızlıktan ölecek değildik, işte biz de Alaska’ya geldik” diye yazmıştım. Nietzsche haklı, öldürmeyen şey güçlendiriyor insanı ama yalnızca bireysel olarak güçlenmek hayatta kalmayı kolaylaştırıyor mu? Nasıl bir insan olduğumuz ve nasıl bir dünyada yaşadığımız,yaşam savaşımızın seyrini yakından etkilemiyor mu? Yüreğim ülkemle attığı için buraya yerleştiğimizden beri buradaki yaşamım bana neler sunarsa sunsun içimde zaman zaman yanardağların patlamasına engel olamadım. Eşimin iyileşmem ve güçlenmem için kutlamalardan hemen sonra denizinde buzullar olan memleketim Burhaniye`ye gitmemi önermesi bundandı.

Juneau’ya döneli 2 hafta bile olmadı. Uzun ziyaretim boyunca bana iyi gelen çok şey yaptım. Yeğenlerimle doya doya oynadım, poyrazın serinlettiği, insanı dirilten denizimizde yüzdüm, dostlarımı gördüm. Evimiz de her zamanki gibi, sevdiğim gibi kalabalıktı ama göçmen kuşlara özgü huzursuzluğu ve tuhaf bir eksiklik duygusunu yüreğimden atamadım. Bizi Alaska’da yaşamak zorunda bırakan her şey daha yoğun bir şekilde devam ediyordu. İnsan sevdiği birisi acı çekerken elinden geleni yapmak ister. Yapamaz ise kahrolur.

Eşim Jno Didrickson"un yaptığı, bir yüzünde ay, diğer yüzünde güneş olan çıngırak
Eşimin dayısı ve teyzesiyle, dans öncesi
 
Atatürk’ün, Deniz Gezmiş’in önemle vurguladığı bilim alanının bir emekçisiyim, Okyanus ötesine gitmeden önce de,  sonra da ülkemizdeki karanlığı yırtmak için üzerime düşenleri elimden geldiğince yapmaya çalışmış ancak şaşılacak kişi ve kurumların saygısızlıklarına uğramıştım. Yalnız olmadığımı, her meslek alanında benzer şeylerin yaşandığını biliyordum ama yola çıkmak için sabırsızlanıyordum. Ağıtlar yaka yaka karanlığın içinde dönüp durmalarını yürüyüş diye yutturmaya çalışan sahte aydınlara inat, ne zaman yürüyecektik güneşe, şarkılar söyleyerek? Nerede, ne zaman toplanacaktık? 

                                                
Yazın, büyük düşkırıklığıyla yazılarımla emek vermemin yollarının da tıkandığını farkettim. Kullanamadığım, kullanmama izin verilmeyen gücün içimde patlamasıyla yorgun düşmüştüm artık. Umutsuzluktan ya da yenilgiden değil ama sağlığım için sırtımı bir süreliğine de olsa ülkeme dönmem, yalnızca Alaska’da emek vermem gerektiğini düşünmeye başlamıştım. Bu duygularla boğuşarak geçen haftaların sonunda, dönüşüme az kala güneşe doğru yürümek için nerede buluşmamız gerektiğini öğrendim. Büyük onur ve heyecan duyarak soL ailesine katıldım. İşte ben şimdi güçlendim! İşte biz şimdi güçlendik!

Üretiminden, dağıtımına gazetemize emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.

Özgür Keşaplı Didrickson

6/10/2012 tarihinde SoL gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder