Güçlendir kendini!
Tlingit,
Haida, Tsimshian kabilesinden binlerce yerlinin yaz başında Juneau sokaklarında dans ederek haykırdıkları işte buydu;
Güçlendirin kendinizi! Alaska`nın,“arka bahçesinde buzul olan şehir” diye anılan başkentinde iki
senede bir yapılan yerli kutlamalarının teması açıklandığında çok şaşırmıştım. Birkaç
yıldır elimde olmadan yaptığım bu değil miydi?
Gazete yazarlığım geçen
yıl, okuyarak büyüdüğüm, dolayısıyla büyük vefa borcum olan Cumhuriyet’te
başladı. Blogumdan da okuyabileyeceğiniz “x'aséikw
-nefes” başlıklı yazımda “Ülkemizde
beyin göçünden çok söz edilir ama göçmeyen beyinler pek görülmez ve
desteklenmez. Ekonomik sorunlar içinde debelenirken bir de havasızlıktan ölecek
değildik, işte biz de Alaska’ya geldik” diye yazmıştım. Nietzsche haklı, öldürmeyen şey güçlendiriyor
insanı ama yalnızca bireysel olarak güçlenmek hayatta kalmayı kolaylaştırıyor
mu? Nasıl
bir insan olduğumuz ve nasıl bir dünyada yaşadığımız,yaşam savaşımızın seyrini
yakından etkilemiyor mu? Yüreğim ülkemle attığı için buraya yerleştiğimizden
beri buradaki yaşamım bana neler sunarsa sunsun içimde zaman zaman
yanardağların patlamasına engel olamadım. Eşimin iyileşmem ve güçlenmem için
kutlamalardan hemen sonra denizinde buzullar olan memleketim Burhaniye`ye gitmemi önermesi bundandı.
Juneau’ya döneli 2
hafta bile olmadı. Uzun ziyaretim boyunca bana iyi gelen çok şey yaptım. Yeğenlerimle
doya doya oynadım, poyrazın serinlettiği, insanı dirilten denizimizde yüzdüm,
dostlarımı gördüm. Evimiz de her zamanki gibi, sevdiğim gibi kalabalıktı ama
göçmen kuşlara özgü huzursuzluğu ve tuhaf bir eksiklik duygusunu yüreğimden
atamadım. Bizi Alaska’da yaşamak zorunda bırakan her şey daha yoğun bir şekilde
devam ediyordu. İnsan sevdiği birisi acı çekerken elinden geleni yapmak ister.
Yapamaz ise kahrolur.
Eşim Jno Didrickson"un yaptığı, bir yüzünde ay, diğer yüzünde güneş olan çıngırak
Eşimin dayısı ve teyzesiyle, dans öncesi
Atatürk’ün, Deniz
Gezmiş’in önemle vurguladığı bilim alanının bir emekçisiyim, Okyanus ötesine
gitmeden önce de, sonra da ülkemizdeki
karanlığı yırtmak için üzerime düşenleri elimden geldiğince yapmaya çalışmış ancak şaşılacak kişi ve kurumların
saygısızlıklarına uğramıştım. Yalnız olmadığımı, her meslek alanında benzer
şeylerin yaşandığını biliyordum ama yola çıkmak için sabırsızlanıyordum. Ağıtlar yaka yaka karanlığın içinde dönüp durmalarını
yürüyüş diye yutturmaya çalışan sahte aydınlara inat, ne zaman yürüyecektik
güneşe, şarkılar söyleyerek? Nerede, ne zaman toplanacaktık?
Yazın, büyük
düşkırıklığıyla yazılarımla emek vermemin yollarının da tıkandığını farkettim.
Kullanamadığım, kullanmama izin verilmeyen gücün içimde patlamasıyla yorgun
düşmüştüm artık. Umutsuzluktan ya da yenilgiden değil ama sağlığım için sırtımı
bir süreliğine de olsa ülkeme dönmem, yalnızca Alaska’da emek vermem
gerektiğini düşünmeye başlamıştım. Bu duygularla boğuşarak geçen haftaların
sonunda, dönüşüme az kala güneşe doğru yürümek için nerede buluşmamız
gerektiğini öğrendim. Büyük onur ve heyecan duyarak soL ailesine katıldım. İşte ben şimdi güçlendim!
İşte biz şimdi güçlendik!
Üretiminden,
dağıtımına gazetemize emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.
Özgür Keşaplı
Didrickson
6/10/2012 tarihinde SoL gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder