1 Ağustos 2012 Çarşamba


Anchorage ve geyikleri

Momentum Dance Collective'in  "The dried and the drowned/ Kurumuş ile boğulmuş" isimli kısa oyunum dışında 12 şiirden esinlenerek yaptığı 13 bölümlük "0ff the page" adlı modern dans gösterisinin açılışı 13 Ekim'de Anchorage'da yapıldı. Provalara gidemedim ama kullanmayı düşündükleri müziği önceden gönderdiler; Balmorhea'dan "lament". Bu grubu ve bu etkileyici şarkıyı daha önce duymamıştım. İsmi gibi hüznü çağrıştıran bu şarkı oyunumda soluduğunu düşündüğüm diğer duyguları taşıyabilecek miydi ?

Yarattığım "suyu özleyen kadın" ile "sudan korkan adam" karakterlerini, gösterinin ismi gibi kağıttan dışarıda; ete kemiğe bürünmüş şekilde izleyeceğimiz dans başladığında kalbim yerinden çıkacak sandım. Sahnedeki kadın ve erkeği bir an gözüm bir yerden ısırıyordu; sonra bir anda yabancı geliyorlardı. Özelikle ilk izlediğimde ister istemez oynumu düşünüp durdum. Eksik olacağını hissettiğim duygular gerçekten eksik kalmıştı sanki, ama ne de olsa benim tanıdıklarım da dans etmiyordu. Hem, kağıt üzerindeki halleri de zaten her okuyana farklı şeyler hissettirmeyecek miydi? Ürettiklerimizin bizden farklı bir ruhu, yaşamı olduğuna ve içimizden çıkar çıkmaz yürüyüp okurlarını bulduğuna inanan benim için yazdıklarımın dans da edebildiklerini görmek olağanüstü bir deneyimdi.

1915'te, tren yolunun yapımı sırasında kurulan Anchorage, Alaska'nın en büyük ve en kalabalık (eyalet nüfusunun %40'ından fazlası; yaklaşık 292 bin kişi) şehri. Güneydoğu Alaska'ya göre çok daha ucuz; iş imkanı daha fazla. Eşimin 3 halası da, Sitkalı olmalarına rağmen ekonomik nedenlerle artık bu bölgede yaşıyor. 

Juneau, dağlar ve okyanus arasında kalan dar bir şehir olduğu için, kocaman düzlüğe yayılmış Anchorage'ı, geniş otobanlarını çok yadırgamıştım ilk gördüğümde. Biz Juneau'dan ancak gemi ya da uçakla çıkabilirken karayolu ile komşu yerleşimlere bağlantısı olmasını da.

Anchorage manzarası da bol dağlı. K. Amerika kıtasının zirvesi McKinley dağını da (6194 m) içeren 6 sıradağ burdan görülebiliyor. Civarda 60'dan fazla buzul, 30'dan fazla göl var. Birkaç göç yolunun kesiştiği bölgede yaklaşık 230 kuş türü gözlenmiş.  Juneau'da olmayan çok çekici türler ise, dünyanın en büyük geyiği sığın (moose) ve beyaz balina (beluga).  Günümüzde sadece kuzey yarımkürenin kuzey bölgelerinde yaşayan sığınları daha önce İsveç'te görmüştüm. Alaska-Yukon bölgesindekiler ise tanımlı 8 alttürün en büyüğü. Dişilerden daha iri ve daha ağır olan erkekleri 2m boyunda ve 730 kg ağırlığında olabiliyor.

İlk Alaska sığınımı 2008'de şehir otobüsünün penceresinden görmüştüm. O ziyaretimizde birkaç kez yine yolda seyir halindeyken gördüğüm sığınlarla karşılaşmalarım bu kez daha çarpıcıydı. Kışın şehir merkezinde daha çok görüldüklerini duymuştum. Bir sabah eşim hızla odaya girerek beni uyandırdı. Balkona fırladım. Kocaman bir erkek geyik, görkemli boynuzlarıyla hemen önümüzden ağır adımlarla yürüdü; evler arasından köşeyi dönerek gözden yitti. Tıpkı "Kuzeyde bir yer " dizisi başlarken, çalan müziğin ritmine aldırmadan binalar arasında ilerleyen o erkek geyik gibi.

 
Anchorage'dan biraz uzakta, Big Lake'de oturan Chris halalarda kaldığımız bir gün ise köpeklerinin üst katta hızla koşturma sesine uyandım. Havlamaya başlayınca bir şey gördüğüne emin olarak yataktan fırladım. Pencereden bakınca çitle çevrili bahçenin yanında bir anne ve yavru geyik gördüm. Anne hemen farketti beni. Başını alçak penceredeki beni daha iyi görecek şekilde eğdi. Bir süre göz göze geldik. Hemen gidebilirler diye başta yerimden ayrılmadım. Gitmediklerini görünce makinamı alıp üst katın balkonuna çıktım. Yavru geyik çitlerin üzerinden atlayarak bahçeye girdi. Yarım saat kadar yazdan kalan bitkileri (başta bezelyeymiş!) yemesini seyrettik. Anne de bahçeye girmeye çalışmış ama büyük olduğu için başaramamıştı. Bir süre sonra uzanabildiklerini yemeyi de bıraktı ve çevreyi kolaçan ederek yavrusunu bekledi. Nihayet yavru doydu, bahçeden çıktı. Dışarda da oyalandı biraz. Ahududuları buldu, yokladı. Sonra annesiyle yavaş yavaş ormanın içlerine doğru ilerlediler. Gözden yitmeden önce yavrunun bir süre duraklaması gülümsetmişti beni.  Kuru sığın dışkılarının turistik dükkanlarda satıldığını görmüş, hatta bu işi yapan biriyle ilgili bir program izlemiştim. Sığınlar, özellikle yanında yavrusu olanlar çok tehlikeli olabiliyor. Ancak daha sonra gidip dışkıya bakmayı ihmal etmedim. Ne de olsa daha önce hiç sığın dışkısı - üstelik satın alınan!- görmemiştim.

18/12/2011 tarihli Cumhuriyet gazetesi'nde yayımlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder