Su,
su, su…
Alaska deyince birçok insanın
aklına buzullar, ayılar,
geniş yaban alanlar ve “soğuk”
geliyor. Benim aklıma
gelen en eski şey ise bir
dondurma. Başında kapüşonu,
bir Eskimo mu bakıyordu bize
bu dondurmanın üzerinden?
Sanırım.
Evet, Alaska’da
Eskimo (o zamanlar onlara böyle derdim ancak şimdi
bu terimin birçok
nedenle kullanılmadığını
biliyorum. Belki ileride söz edebilirim) diye andıklarımız
dahil pek çok
yerli kabilesi yaşıyor. Evet,
Alaska’nın
kimi bölgeleri,
özellikle
kimi dönemlerde
çok
soğuk olabiliyor.
Evet, Alaska’da buzullar ve ayılar
ve insan eli değmemiş
geniş yaban alanları
var. Ancak benim için Alaska demek “üşümek”
değil, “ıslanmak”
demek! Benim için
Alaska demek “önüm,
arkam, sağım solum yağmur
ormanı” demek. Benim için
Alaska demek “su” demek! Hiç dinmeyeceğini
düşündürten
yağmur, binlerce göl,
nehir, kar, buzullar…Binbir
formu ile su, su, su…
Biz, Türkiye’nin yaklaşık
2 katı büyüklüğünde
olan ve birbirinden oldukça farklı
bölgelere
sahip Alaska’nın,
buzullar ve ayılar yanında
yağmur ormanına
ve totemlere ev sahipliği
yapan ve kısaca “güneydoğu”
olarak anılan bölgesinde
yaşıyoruz. Alaska
eyaletinin başkenti, bölgenin
en büyük
şehri
Juneau’da.
Alaska’nın
tava sapına
benzetilen bu bölgesi,
okyanus dışında
sadece Kanada’ya
komşu ve 22 bin km
uzunluğunda kıvrımlı
bir sahile ve bu sahile hemen her yerde sokulan binin üzerinde
adaya sahip. Bitki örtüsü,
coğrafyası
ve yerli kültürü
ile çok
özel
bir bölge. Örneğin,
Alaska’nın ılıman
yağmur ormanının
neredeyse tamamı ve totem
yapan kabileleri Tlingit, Haida ve Tsimshianlar burada. Bölgenin %77 si (69 bin
km²) Tongass ulusal ormanı
ile kaplı! Tongass
hem Amerika’nın
en büyük
ormanı hem de dünyanın
en büyük
ılıman
yağmur ormanının
(Kuzey Kaliforniya’dan
kuzeye, Kodiak Adası’na
dek uzanan Pasifik ılıman
yağmur ormanı)
büyük
bir parçası.
Amerika’nın
en büyük
eyaleti olan Alaska’nın
toplam nüfusu 700 bin bile değil,
Juneau’da
ise yaklaşık 31 bin kişi
yaşıyor. Juneau’dan
arka bahçesinde
buzul olan şehir (buzul
sahası 3800 km²) olarak söz ediliyor. Feribotla ulaştığınızda
ya da uçakla
alçalmaya
başladığınızda
sizi buzullar karşılıyor.
Dağları
çok
severim ancak buzdan nehirler de en az dağlar
kadar bilge ve görkemli.
Hem hareket ediyorlar hem de hiç kımıldamıyorlar. Hem sesliler, hem sessiz. Benzersizler. Türkiye’de de ılıman
yağmur ormanı
var, ayı var, güzelim
denizlerimiz var, balina var, kurt var…Eşimin
yapmaya başladığı
ama bitiremediği totem
bile ülkemizde.
Belki bu yüzden
benim için
buzullar çok
özel.
Apartmanımızın
kapısından
çıkıp
10 dakika yürüyünce Mendenhall Buzulu’nu görebildiğim
için
ne şanslıyım.
Buzdan nehrin karşısında
insan ressam olmak istiyor! Her gün görsem
bile doyamadığım
bu büyüleyici
buzul, sıcaksanız
soğuruyor, soğuksanız
paylaşıyor. Çok
iyi dinliyor.
Bu topraklarda binlerce yıldır
doğanın
bir parçası
olarak ve gereğinden
fazlasını
almadan yaşamış
olanlar Auke klanına ait
Tlingit yerlileri. 1879’da
bölgede
gezen John Muir, bir yazar ve doğacıya
yakışır biçimde
Mendenhall Buzulu’nu “Auke”
olarak isimlendirmiş
ancak 1892 yılında
buzulun ismi, bölgede araştırmalar
yapan bilimci Thomas Corwin Mendenhall’ı
onurlandırmak için
değiştirilmiş.
Juneau’da
bir göl
ve bir körfez “Auke” olarak geçiyor ancak insanın
yine de canı sıkılıyor.
Juneau’nun
modern tarihi ise “altına
hücum”
döneminin
tarihi bir bakıma. 1870’lerden
itibaren altın peşinde
bölgeye
akın eden
madencilerin kurduğu
Juneau şehri adını,
Tlingit şefi Kowee’nin
yönlendirmesiyle
altın bulan 2 kişiden
biri olan Kanadalı madenci
Joe Juneau’dan
alıyor. Tlingit kültürü
ve sanatını
biraz biliyorsanız burada
her yerde Tlingitler’in izini görüyorsunuz ve şehrin
adının
Fransızca olmasını
da doğal olarak pek
anlamlı bulmuyorsunuz. Geçenlerde
ardı ardına
birkaç
Fransız filmi izleyince çok
az bildiğim bu dil
canlandı ve birden “Juneau”
kelimesinin içinde “su” anlamına
gelen “eau”
kelimesinin yer aldığını
sevinerek fark ettim!
Yılın
yaklaşık 225 günü
yağışlı
olan Juneau bugünlerde yine bir yağmur
ülkesine dönüştü.
Yağmuru çok
sevdiğim için
şikâyet
etmedim ama arkadaşlar
homurdanmaya başlayınca
“Türkiye’yi
nasıl buluyorsun? “
sorusuna eşimin kısaca
“kuru”
demesi geldi aklıma. Belki Güneydoğu
Alaskalılığım
pekiştikçe
ben de yağmurdan şikâyet
etmeye başlarım
kimbilir. Burda suyla ilgili tek şikâyetim
yüzememekti ancak Temmuz’da önce Auke Gölü’nde, sonra (üstelik uzun uzun ve fokların
biraz ötesinde!) Pasifik Okyanusu’nda
yüzdüm! Özlediğim
Kuzey Ege’nin soğuk sularından
bildim bunu.
25/09/2011 tarihli Cumhuriyet gazetesi'nde yayımlandı.
25/09/2011 tarihli Cumhuriyet gazetesi'nde yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder