Kuşların
tanıştırdığı
insanlar
Anchorage yolculuğumuzun hemen ertesinde Türkiye’ye geldim. Uzun ayrılıktan sonra aileme, dostlarıma, çok özlediğim yemeklerimize kavuşmak; Ören tepenin bilge meşeleri arasında dolaşmak; özlediğim kuş türlerini görmek … ziyaretime sığdırabildiğim tüm güzel şeyler, hem bedenime hem de ruhuma iyi geldi. Ancak tüm bunları isli Türkiye havasını soluyarak yaptığım için, bir boşluk yakaladığı her an yüreğimin burkulduğunu da söylemeliyim. Şaşırmadım aslında, ama sarsıldım; ülkemiz beklediğimden de kötü bir hale gelmiş.
1997’den başlayarak
kimisini birkaç
kez gördüğüm,
çoğunda
yerel insanlarla çalıştığım
15 ülkeye
gitme şansım
oldu. Mesleki çalışmaların
çoğunun
turistik gezi programlarında
yer almayacak küçük
yerlerde yapılması
ve kalış sürelerimin
uzun olması nedeniyle
bunlar, söz konusu ülkeleri tanımayı
kolaylaştıran
benzersiz deneyimlerdi.
Doğduğum
topraklardan, kültürden
uzak kalmak, onların
değerini daha iyi
anlamamı sağladı. Kimi zaman bir şeyin
değerini ancak
yitirince anlamamız gibi.
Yurtdışına çıkmadan
önce
de ülkesini
seven biriydim ama tüm
bu deneyimler sonrasında
ülkemi
daha da çok
sevdiğimi söyleyebilirim.
Tabii ki ülkemizin
değişmesi
gereken yanlarını
görmeyecek
kadar kör
bir sevgiden değil, bu “kötü”
yanları yok etmek için
her birimize ne gibi görevler düştüğü
konusunda hep kafa yormamı
sağlayan bir sevgiden
söz
ediyorum.
Özelllikle kuşlarla
ilgili çalışmalarımız
boyunca ülkemizin
sorunları üzerine
düşüncelerimin
daha da berraklaşmasını
sağlayan ve kanımca
yurtdışı gezilerinden daha
besleyici deneyimlerim oldu. Bandırma’dan
Doğubeyazıt’a,
Samsun’dan
Akyatan’a,
ülkemizin pek çok bölgesinde uzun sürelerle bulundum. Örneğin
2 yıl üst
üste,
ilkbahar ve sonbahar kuş
göçü
döneminde,
Bandırma’nın
Kuşcenneti köyünde
kaldık. Milli Park
görevlilerinden, çobanlara, tarım
işçilerinden çocuklara,
tüm köyün desteğiyle çalıştık. Birçok ülkeden
meslektaşlarımız
da çalışmalarımıza
katıldı. Bir toplumun ham maddesini; insanını
tanımak için
ne kadar gerçek
ve güçlü
bir buluşma ortamıydı. “Memleketimden
insan manzaraları”… yaşadıklarımızı
en iyi özetleyen
kelimeler bunlar. Binlerce manzara arasından
birini paylaşmak
isterim;
Doğuda
son dönemde
hem terör
hem de deprem nedeniyle insanlarımız
çok
acı yaşadı.
Bu örnek
doğudan, Iğdır
yakınlarından.
Sabah erken saatlerinde belirli alanlarda kuş
sesleri dinleyerek, gözlem
yaparak bölgedeki
kuş varlığını
tespit ediyorduk. Bu çalışma
bitince de leylek yuvası
arıyor, bulduğumuz
yuvanın yakında
yaşayanlara sorular
soruyorduk. Kiminle konuşsak
tabii ki bir şeyler ikram
ediyordu. Ayrılabilmemiz
öyle
uzun sürüyordu
ki, çalışmalarımız
aksıyordu. İnsanlarla
sohbet etmekten çok
keyif alsak da çalışma
saatlerimiz için
bir çözüm
üretmemiz
şart
olmuştu. Sonunda yuva
hakkında konuşma
yapmaya sadece 1 kişinin
gitmesine ve ayrılmanın
zor olduğu durumda “
arabada arkadaşlar
bekliyor”
demesine karar verdik. Kız
kardeşimin eşi
Okan’ı
gönderdiğimiz
bir seferinde pencereden izliyorduk. Bir de ne görelim; Okan parmağıyla
bizi işaret eder etmez, bahçede
eşinin yanında
duran kadın hızla
içeri
girdi ve 20 saniye kadar sonra elinde bir bardakla belirdi. Okan 5 saniyede kadının
verdiğini içti
ve ellerini sıkarak ayrıldı!
Bu kadar kısa sürede
misafirine bir şey sunan
bir başka kişiyle
henüz
tanışmadım!
Ne ismini, ne yüzünü bildiğim,
sadece uzaktan karaltısını
gördüğüm
bu kadın, yıllar
içinde
tanıdığım
bir sürü
güzel
insanımızın,
güzel
kültürümüzün
simgesi oldu benim için.
Ne şanslıyız
ki kuşlar sayesinde tanıştığımız
ve sayısız
güzel
anıya sahip olduğumuz
birçok
dostumuzla iletişimimiz sürüyor. Aralarında
tarım işçileri
de var, çobanlar
da. Aralarında Arap da
var, Kürt
de, Pomak da. Huysuz yaşlılar
da var, sabırsız
çocuklar
da. Meraklılar var,
sessizler…
Juneau’ya döneli 1 hafta oldu.
Türkiye’deki son günlerimde hasta olduğum
için
yazılarıma
ara vermek zorunda kaldım.
Geçen
kış Alaska’da
geçirdiğim
ilk kıştı.
Masalsı bulmuş,
büyülenmiştim.
Hatta baharın gelişine
ilk kez üzülmüştüm.
Sarkıtlarının
müziği,
buzulunun mavisiyle kış
nasılsa hemen
bitmeyecek, bu yazımda
ülkemize güneşli günleri
geri getireceğine inandığım
insanlardan söz
etmek istedim. Ve “Ben ve bizim mahalle bakkalı/ikimiz
de kuvvetle meçhulüz
Amerika’da.
Fakat ne zarar,/ Çin’den
İspanya’ya,
Ümit
Burnu’ndan
Alaska’ya
kadar/ her mili bahride, her kilometrede dostum ve düşmanım
var. Dostlar ki bir kerre bile selâmlaşmadık/
aynı ekmek, aynı
hürriyet,
aynı hasret için
ölebiliriz.”
diyen dostum Nâzım Hikmet’i
Alaska’dan
selamlamak …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder