Yazmak
ve özgürlük
Bir
arkadaşım
yerel yazarların bir grup kurduğunu söylediğinde
gitmem gerektiğine karar verdim. Ocak ayıydı.
Juneau’nun çoğunlukla
sıcak,
paylaşımcı
ve en önemlisi kasıntılardan
uzak ortamına
rağmen
eşim
Jno’yu da peşimden
sürükledim. Toplantıda
10 kişi
kadardık.
Hoşuma
gitmeyen bir hava solumaktan korkmam nasıl da boşunaymış.
Yazıyla
ilişkimizden,
kendimizden, diğer uğraşlarımızdan
söz ettiğimiz tanışma
toplantımız
çok keyifli geçti.
Sonraki tüm buluşmalara severek
gittik. Biraraya gelişlerimizde bol bol
edebiyattan söz ettik. Kimi zaman önceden kararlaştırdığımız
bir soru üzerinde düşünüp
geliyorduk. Kimi zaman sevdiğimiz yazarlardan alıntıları
paylaşıyorduk.
Sait Faik’in “Haritada bir nokta”
öyküsünde
geçen “Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm.
Yazmasam deli olacaktım" sözlerinden çok etkilenenler, edebiyat dersinde Nazım Hikmet’i duyduğunu söyleyenler oldu.
Nedense mesleki yazılar dışında uzun yıllardır İngilizce yazmamıştım. ODTÜ yılları, uluslararası çalışmalar derken bir de yabancıyla evli olduğum için Türkçeyi korumak istedim belki de. Arkadaşlar İngilizce yazdığım şeyler varsa okumak isteyeceklerini söylemeye başladılar. Bu keyifli ortamda İngilizce yazan elimin canlanmasını ben de istiyordum. Bir gün kendiliğinden ya da belki çekici bir zorlama ile canlanırdı herhalde. Sonra Güneydoğu Alaska’da ücretsiz dağıtılan, çıtası pek de yüksek olmayan L’attitude isimli dergi, bir sonraki sayısı için “su” temalı ürünler beklediğini duyurdu.
Nasıl olduysa İngilizce bir kısa oyun yazdım ve gönderdim.
Toplantıyı
düzenleyen Therese ile daha
ilk günden çok iyi anlaşmıştık.
Toplantılar
dışında
da buluştuk
ve sık
sık
yazıştık.
“Suyu özleyen kadın”
ile “sudan korkan adam”
arasında
geçen ve “the dried and the
drowned – Kurumuş ve boğulmuş” adını
verdiğim
oyunu çok beğendi.
Dergide yayımlanmasından
birkaç ay sonra Anchorage’daki
bir dans topluluğunun yeni dans projelerine esin olacak şiirler
aradığını
duymuş,
oyunumu göndermemi önerdi.
Therese’in oyunumda şiiri,
dansı
görmesi çok mutlu etti beni
ama her şey
zaten çok hızlı
olmuştu.
Daha ileriye gidecek cesaretim, hatta ne yazık ki isteğim
yoktu. Therese “izin verirsen ben gönderirim”
dedi. Yazdığım
şeyi
bir çocuk, Therese’yi
de teyzesi olarak düşündüm
ve çocuğumu özgür
bırakmaya
karar verdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder