1 Ağustos 2012 Çarşamba

x'aséikw 
 
                                                                                                                                       
Alaska’ya ilk gidişim ile Nisan 2010da buraya yerleşmemiz arasında geçen zamanda öyle çok şey oldu ki, ilk yazım ile ikincisi arasındaki ilmeği nasıl atacağımı düşünüp durdum. Doğası, kültürü, tarihi ile çok renkli olan Alaskayı anlatmaya başlamak ve bu aralar her yerde rastladığımız ayılardan ve somonlardan sözetmek en doğrusu olabilirdi.  Şimdilik sadece burası “ kuzeyde bir yer ” desem, en azından bir kısmınız bu güzel diziyi de hatırlayıp hoşgörür müsünüz? 

Alaska’ya isteyerek değil zorunda kaldığımız için yerleştik. Öykümüzün ülkemizin içinde bulunduğu karanlıkla çok ilgisi var. Artık bizi bir insanın ne yaptığından çok “nasıl yaptığı ilgilendiriyor. Ancak hem bilimde hem sanatta, yapılan işlerin bir anlamda “çocuk olduklarını ve insanlık namına onları doğuranlardan bağımsız olarak değerlendirilmeleri gerektiğinin de bilincindeyiz. Bir insan karpuza bayılabilir, diğeri sevmeyebilir. Zorla karpuz yenir mi? Şarkılar, filmler biraz da karpuz sevip sevmemeye benzer.  Ya yunus, kuş sevmek? Onları araştırmak, hele korumak? Karpuzsevmez ne karpuzu yetiştirene ne de karpuza saygısızlık yapıyor sayılmaz ancak kuşlar, yunuslar birbirine çelme takarak araştırılamaz. Bilimsel ahlaka sığmaz.  Gerçek bilim adamı, dünyanın yuvarlak olduğunu söyleyen meslekdaşının ağzını kapatmaya çalışmaz. Yobazlar, cahiller yapar sadece bunu değil mi? Gerçek bilim adamları meslekdaşlarına kızabilirler, yanlışa düştüklerini düşünebilirler ancak yanlışlarla meydanda ve  kılıçla savaşmayı yeğlerler. Yunusları, kuşları korumak isteyenlerse sevdikleri yaban hayatı iyi tanıdıkları için bu görevin üstesinden kalkacak kadar şey bilmediklerini de, belki hiçbir zaman bilemeyeceklerini de ve en önemlisi insandan milyonlarca yıl önceden beri var olan yunusları, kuşları koruyabileceğine inanmalarının saygısızlık dahi sayılabileceğini de bilirler. Tüm bu bilmelerin ve bilmemelerin içinde boyunlarını biraz eğerler ve ne yapmaya çalışıyorsa bunu, tüm el uzatanların  elini tutarak yaparlar.  Sadece “nasıl ve neden sorularını cevaplamak için değil, müziğini dinlemek için de doğaya koşarlar ya, çok gürültücü değillerdir.

Burada balinaları karadan bile görebilirsiniz. Kimi zaman sadece duyarsınız. Nefeslerinin sesini Yaşamı özetleyen sesi.   Geçen yıl kıyıdan uyuyan bir balinayı dinlemiştim. Ağır ağır nefes alışı nefes aldırtmıştı.  Bunca yer gezdikten sonra bile çok güzel olduğunu düşündüğüm için kendimi dünyanın en mutlu insanlarından saydığım memleketim Burhaniye, çok rüzgârlıdır. Havanın sürekli temizlenip, yenilenmesine alışık olduğum içindir belki, havasız yerlerde iyi hissetmem kendimi. Hele bir de pis ve ağır bir koku varsa. Böyle durumlarda ya pencere açmalı ya da dışarı çıkmalıyım. Ülkemizde beyin göçünden çok sözedilir ama göçmeyen beyinler pek görülmez ve desteklenmez.  Ekonomik sorunlar içinde debelenirken bir de havasızlıktan ölecek değildik, işte biz de Alaskaya geldik. 

Alaska’da mutsuz olmak için özel çaba harcamak gerekir bence ve birileri sizi üzerse Alaska çok güzel iyileştirir. 9 yıl topraklarından uzak yaşamış Jnonun kuzgunlarına, sarı sedirine kavuşması az mutluluk değil. Geçenlerde bana benden çok olmadığını biliyorum ama bu kadar önemli olduğumu bilmiyordum” diyen yeğenim Rüzgâr ve buraya yerleşmeden önce en fazla 4 ay ayrı kaldığım ailemden uzak olmak ise çok zor. Sevgili Mustafa Balbay’a gönderdiğim ilk mektubumda yeğenimi her özlediğimde kendisinden güç aldığımı yazmış olmalıyım. Üstelik aylar önce talep ettiğim ülkemi ziyaret hakkıma halâ kavuşamadığım için (Türkiyede kalma kararı alınca iptal ettiğimiz göçmen vizesi kabusunu yeniden yaşıyoruz) ben de Alaskada hapisim bir anlamda!

Burda yaptıklarımız (geçenlerde yarasalara radyo vericisi taktık) elde değil bazı acıları hortlatıyor, öfkelendiriyor.  Nefes almak için doğa tek başına yetmiyor. Evdekilerden can havliyle şiir kitabı istemiştim. Bu sabah annemin gönderdiği paket geldi ve içinden  Benim öfkem gecelerin beyidir çıktı! Dün yazımın son taslağına x'aséikw başlığını koymuştum.  Tlingit dilinde “yaşam, nefes (life, breath) demekmiş diye.  Minik şiir kitabının içinden de “nefes” isimli bir şiir çıkmaz mı?  Meğer sevgili Memet Fuat’ın sözünü sakınmaz ama iyiliğinden, sevgi dolu yüreğinden de hiçbir zaman kuşkuya düşülmez bir ozan olarak tanımladığı sevgili Can Yücel,  günün birinde “bir ses geldi/ bir ses geldi içimden/yaşamak ne kadar güzel bir nefes” diye yazmışmış.


4/09/2011 tarihli Cumhuriyet gazetesi’nde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder